top of page
Yazarın fotoğrafıAlp Ersönmez

Allaanızın aşkına tıslamayın laaayn…


Evet sevgili okurlarım. Bugün yine tevcih edici, zincir kırıcı ve ufuk açıcı bir konuyla beraberiz : Tıslayıcılar…evet evet…yanlış okumadınız… Hani o uzakta konuşurlarken sadece S e Ş lerini duyduğumuz insanlar var ya?… Onlardan bahsediyorum…Bir yaz gecesinin sessizliği içinde öten cırcır böcekleri gibi kulağımıza çalınan bu tıslar, esasında bir manifestonun hayata geçmis halidir : Ben burdayım… O insanlardan hiç haberiniz yokken ve misal, siz başkalarının duyabileceği yüksek desibelli kahkahalar bile atmıyorken, ne konuştuğunu duymadıgınız uzaktaki bir dental oluşumun S ve Ş leri korkutucu bir netlikle ve keskinlikle söylediğini duyduğumuz zaman, o insanın ağız yapısından çok, annesi yapmamasını defalarca söylemiş olmasına rağmen yine de onun bir şekilde dikkatini (reklamin iyisi kötüsü olmadığı gibi, bazen bazı insanlar icin de alınan tepkinin iyisi kötüsü yoktur, bkz. halk arasında beş kardeş tabir ettiğimiz, Ceorge Arkın’ın ”Dünyayı Kurtaran Adam” filminde Osmanlı versyonunu taşlar üzerinde çalışmak suretiyle mükemmeleştirdiği basit saldırı tekniği) çekmek için artık tuvaleti geldiğinde söyleyebilip gidebiliyorken altına işeyen, elindeki bardaktaki muhtevayı yere döken, sen izlerken pat pat adımlarla yürüyüp açık televizyonu kapatan ve hatta ağzındaki lokmayı senin gözlerinin içine bakarak çıkaran bir çocuk aklımıza gelmektedir. Tıslamak, yaşını almış bir Man otobüsün havalı kapısı açılmadan önce çıkardığı ses değildir. Bir hüzün öyküsüdür. Domestik bir passenger, garbın afakıdır…Hayatı boyunca yediği tüm tokatlardaki sessizleri toplayıp kümeleyen ve onu sert sessizlerin en güzidelerinden ikisine indirgeyen bir hurda mezarlığıdır. Tıslamak, bir yaşam tarzıdır…

Ama arkadaşım sen elalemin adamının dikkatini çekicen diye lastik gibi uzattığın harflere maruz kalmak zorunda mıyım ben? Yahu sen kimsin ki ben senin duyulmayan, duyulsa da anlaşılmayan, anlaşılsa da boş olan laflarının sivrisinek gibi vızıltısını, anofel gibi ısırığını hissetmek zorunda kalayım. Seninle konuşmuyorum ki ben senin tısssss larını çekeyim…Varlığını bilmiyorum ki yokluğuna üzüleyim…Git ne terbiye vereceksen ağzına ver…hadeee….hassseeeee…hasssssttreeeee…

Yolda yürürken dirseğinin içi yürüdüğü yöne baktığı için elini fazla ileri geri heraket ettirip sağa sola çarpan insanlar vardır…çarşıda pazarda bu tip teyzelere sıkça rastlarız öyle değil mi efenim. Tıslamanın yürüyüşbilimdeki karşılığı da budur! Sen nasıl seni asgari düzeyde bile merak etmeyen birinin kulağına fonetik artıklarını bırakırsın yahu… Amariga’lıların 50 santim dediği güvenli çemberi sana fazlasıyla bırakmışken neden sözel vantuzlarını kulağıma yapıştırıyorsun a be beşinci Dalton… Ha bi de  ”yapiuosuuuuaaaaannn” cılar, arabaya ”ırıbı”, sen e ”sığn” diyen ”hayaaaaaarrrr” cılar var. Bu modelden ben çekinirim abicim. Cünkü o model alemlere inmiştir ve insanın bu dünyadaki sınavıdır…Hatta Japonya’da kor üstünde yürüyen keşişlerin başrahip seçme sınavında (KBSS), 86 tane tısssslayıcı ve yapıyorsuuuuaaaaannnn cının aralıksız konuştuğu, ve ancak dikkati dağılmadan ve sinirlerine hakim olup bunlardan birine kafa göz girmeden yürüyüşü tamamlayabilen rahibin baş rahip olmaya hak kazandığı rivayet olunur… alp

Evet sevgili okurlarım. Bugün yine tevcih edici, zincir kırıcı ve ufuk açıcı bir konuyla beraberiz : Tıslayıcılar…evet evet…yanlış okumadınız… Hani o uzakta konuşurlarken sadece S e Ş lerini duyduğumuz insanlar var ya?… Onlardan bahsediyorum…Bir yaz gecesinin sessizliği içinde öten cırcır böcekleri gibi kulağımıza çalınan bu tıslar, esasında bir manifestonun hayata geçmis halidir : Ben burdayım… O insanlardan hiç haberiniz yokken ve misal, siz başkalarının duyabileceği yüksek desibelli kahkahalar bile atmıyorken, ne konuştuğunu duymadıgınız uzaktaki bir dental oluşumun S ve Ş leri korkutucu bir netlikle ve keskinlikle söylediğini duyduğumuz zaman, o insanın ağız yapısından çok, annesi yapmamasını defalarca söylemiş olmasına rağmen yine de onun bir şekilde dikkatini (reklamin iyisi kötüsü olmadığı gibi, bazen bazı insanlar icin de alınan tepkinin iyisi kötüsü yoktur, bkz. halk arasında beş kardeş tabir ettiğimiz, Ceorge Arkın’ın ”Dünyayı Kurtaran Adam” filminde Osmanlı versyonunu taşlar üzerinde çalışmak suretiyle mükemmeleştirdiği basit saldırı tekniği) çekmek için artık tuvaleti geldiğinde söyleyebilip gidebiliyorken altına işeyen, elindeki bardaktaki muhtevayı yere döken, sen izlerken pat pat adımlarla yürüyüp açık televizyonu kapatan ve hatta ağzındaki lokmayı senin gözlerinin içine bakarak çıkaran bir çocuk aklımıza gelmektedir. Tıslamak, yaşını almış bir Man otobüsün havalı kapısı açılmadan önce çıkardığı ses değildir. Bir hüzün öyküsüdür. Domestik bir passenger, garbın afakıdır…Hayatı boyunca yediği tüm tokatlardaki sessizleri toplayıp kümeleyen ve onu sert sessizlerin en güzidelerinden ikisine indirgeyen bir hurda mezarlığıdır. Tıslamak, bir yaşam tarzıdır…

Ama arkadaşım sen elalemin adamının dikkatini çekicen diye lastik gibi uzattığın harflere maruz kalmak zorunda mıyım ben? Yahu sen kimsin ki ben senin duyulmayan, duyulsa da anlaşılmayan, anlaşılsa da boş olan laflarının sivrisinek gibi vızıltısını, anofel gibi ısırığını hissetmek zorunda kalayım. Seninle konuşmuyorum ki ben senin tısssss larını çekeyim…Varlığını bilmiyorum ki yokluğuna üzüleyim…Git ne terbiye vereceksen ağzına ver…hadeee….hassseeeee…hasssssttreeeee…

Yolda yürürken dirseğinin içi yürüdüğü yöne baktığı için elini fazla ileri geri heraket ettirip sağa sola çarpan insanlar vardır…çarşıda pazarda bu tip teyzelere sıkça rastlarız öyle değil mi efenim. Tıslamanın yürüyüşbilimdeki karşılığı da budur! Sen nasıl seni asgari düzeyde bile merak etmeyen birinin kulağına fonetik artıklarını bırakırsın yahu… Amariga’lıların 50 santim dediği güvenli çemberi sana fazlasıyla bırakmışken neden sözel vantuzlarını kulağıma yapıştırıyorsun a be beşinci Dalton… Ha bi de  ”yapiuosuuuuaaaaannn” cılar, arabaya ”ırıbı”, sen e ”sığn” diyen ”hayaaaaaarrrr” cılar var. Bu modelden ben çekinirim abicim. Cünkü o model alemlere inmiştir ve insanın bu dünyadaki sınavıdır…Hatta Japonya’da kor üstünde yürüyen keşişlerin başrahip seçme sınavında (KBSS), 86 tane tısssslayıcı ve yapıyorsuuuuaaaaannnn cının aralıksız konuştuğu, ve ancak dikkati dağılmadan ve sinirlerine hakim olup bunlardan birine kafa göz girmeden yürüyüşü tamamlayabilen rahibin baş rahip olmaya hak kazandığı rivayet olunur… alp

3 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page