Yazdığım gibi Dadaş ilinden Gakkoş vilayetine gelmek için erken yola çıktık ve geldik. Elazığ’a üç yıl önce yine gelmiştik ve yağan aşırı miktarda yağmur yüzünden stad göle dönünce, kısa ve verimsiz bir konser çalabilmiştik. İlk gün Harput’a çıktık. İlk geldiğimizde de gittiğim Harput’un daha yenilenmiş olmasını isterdim üç yılda;bir iki bina restorasyonu ve meydan düzenlemesi dışında pek bir değişiklik yok. Harput kalesi tüm ovaya bakıyor. Keban’ı bile görüyorsunuz. Kalenin yanındaki enfes bahçeli restoran, Erkan abinin (Oğur) arkadaşı Hıdır’ın. Gelmeden Erkan abiyi aramıştım; selamını ilettim. Erkan abi’nin Elazığ’lı olduğunu ve ailesinin bir kısmının Harput’tan olduğunu biliyorum. Bu bile buraların sevilmesi için yeterli bir neden bence; bize Erkan abiyi veren toprağı seviyoruz! Elazığ’da alkollü restoran yok gibi birşey. Yemeğe gittiğimiz restoranda, balığın yanında rakı içelim diye bildiğimiz tüm cimnastik numaralarını yaptık. Fotoğrafta, saç sanatçımız Ercan’ı zorlu koşullarda sakilik yaparken görüyorsunuz. Zordu, ama o balık ağlardı rakısız be…
Gece oteldeki düğünün sesinden kaçmanın yolu olmadığını, odaya çıkan sesten anlayınca, aşağıya inip yöresel ”Star” ları dinledim. Fena değillerdi. Halk oyunları grubunu beğendim. Garip bir zamanda oynuyorlar. Ritmin biraz gerisinde. Zordur bu şekilde oynamak.
Konser çok coşkuluydu. Tarkan biraz hastaydı ama hiç belli etmeden konseri götürdü. Kostüm arasında Altay ”Biz Nereye”yi söyledi ve çok beğenildi. Sevindik tabi biz de arkadaşımızın buralara gelmesine…yani duygu dolu anlar yaşandı…sahnede birbirimize sarıldık…ağladık…Volkan Bünyamin’e çiçek verirken, Ayhan Hicaz taksime girdi. Serhat ile Matthew arkada birbirlerini bilmediğimiz bir nedenden dolayı tebrik ederlerken, Can’la Mehmet de harmandalı oynuyorlardı. Peki ya ben mi?..Ben mi sevgili gönül dostları?..bana mı diyorsunuz?..Ya talkin’ to me?…Talkin’ to meeee?..Olanları izlerken kabuklarını sahneye atarak çiğdem yedim diye Tarkan kötü bi bakış attı…Üzüldüm yani tabi ben de…sonra hep beraber group hug yapıp kulise gittik…Bir akşam da böyle bitti..
Urfa’ya doğru yol çıktık…
Notlar: 1)Şehir içi elektrik trafosu kulübelerinin üstüne eski ev resmi çizilmesini seviyoruz. Kitch ama diğer halden makbul… 2)Mehmet Akatay diyette. Sıkı uyuyor buna.Ama ”kardeşim en güzel yemek yenecek yerlerde ne diyeti ya, turneden sonra başlasaydın ya!” demekten kendimizi alamıyoruz.Hatta diyoruz. Yoldan çıkaracağız… 3)Elazığ’da ilk gece okey oynadık ve Mehmet kazandı…Yine…bi daha oynamam onunla…belki taş çalmayı öğrenmem gerek… 4)Restoranlarda çalan soprano saksofonlu ”yemek müzikleri” benim iştahımı kaçırıyor. Bir de bilinen bazı parçaların, galiba teliften dolayı tanınmamış şarkıcılara söyletilmiş halleri var…bu model diğerinden daha iyi. Ama en katlanılmazı panflüt…Dayanamıyorum ya…Kendimi tabağımdaki yemekle oynarken yakalıyorum, hipnotize olmuş bir halde. ”Bir gün her şarkı Zampfir’i tadacak” diyerek uzaklaşıyorum… 5)Elazığ’da ya herkesin bir durumu var ya da saygı ifadesi olarak kullanıyorlar…herkes ”Başkanım” diyor… 6)Anadolu’da yanlış ticari anlayışlar var.Arkadaşım iyi iş yapan bir işyerinin yanına veya karşısına neden aynı işi yapan ve bir farklılığı olmayan aynı işkolundan bir dükkan açıyorsunuz?..bkz:Erzurum Cağ Kebabı…Yani komşu pişirdiği herşeyden sana da düşürmek zorunda mı bilader?..
Yazdığım gibi Dadaş ilinden Gakkoş vilayetine gelmek için erken yola çıktık ve geldik. Elazığ’a üç yıl önce yine gelmiştik ve yağan aşırı miktarda yağmur yüzünden stad göle dönünce, kısa ve verimsiz bir konser çalabilmiştik. İlk gün Harput’a çıktık. İlk geldiğimizde de gittiğim Harput’un daha yenilenmiş olmasını isterdim üç yılda;bir iki bina restorasyonu ve meydan düzenlemesi dışında pek bir değişiklik yok. Harput kalesi tüm ovaya bakıyor. Keban’ı bile görüyorsunuz. Kalenin yanındaki enfes bahçeli restoran, Erkan abinin (Oğur) arkadaşı Hıdır’ın. Gelmeden Erkan abiyi aramıştım; selamını ilettim. Erkan abi’nin Elazığ’lı olduğunu ve ailesinin bir kısmının Harput’tan olduğunu biliyorum. Bu bile buraların sevilmesi için yeterli bir neden bence; bize Erkan abiyi veren toprağı seviyoruz! Elazığ’da alkollü restoran yok gibi birşey. Yemeğe gittiğimiz restoranda, balığın yanında rakı içelim diye bildiğimiz tüm cimnastik numaralarını yaptık. Fotoğrafta, saç sanatçımız Ercan’ı zorlu koşullarda sakilik yaparken görüyorsunuz. Zordu, ama o balık ağlardı rakısız be…
Gece oteldeki düğünün sesinden kaçmanın yolu olmadığını, odaya çıkan sesten anlayınca, aşağıya inip yöresel ”Star” ları dinledim. Fena değillerdi. Halk oyunları grubunu beğendim. Garip bir zamanda oynuyorlar. Ritmin biraz gerisinde. Zordur bu şekilde oynamak.
Konser çok coşkuluydu. Tarkan biraz hastaydı ama hiç belli etmeden konseri götürdü. Kostüm arasında Altay ”Biz Nereye”yi söyledi ve çok beğenildi. Sevindik tabi biz de arkadaşımızın buralara gelmesine…yani duygu dolu anlar yaşandı…sahnede birbirimize sarıldık…ağladık…Volkan Bünyamin’e çiçek verirken, Ayhan Hicaz taksime girdi. Serhat ile Matthew arkada birbirlerini bilmediğimiz bir nedenden dolayı tebrik ederlerken, Can’la Mehmet de harmandalı oynuyorlardı. Peki ya ben mi?..Ben mi sevgili gönül dostları?..bana mı diyorsunuz?..Ya talkin’ to me?…Talkin’ to meeee?..Olanları izlerken kabuklarını sahneye atarak çiğdem yedim diye Tarkan kötü bi bakış attı…Üzüldüm yani tabi ben de…sonra hep beraber group hug yapıp kulise gittik…Bir akşam da böyle bitti..
Urfa’ya doğru yol çıktık…
Notlar: 1)Şehir içi elektrik trafosu kulübelerinin üstüne eski ev resmi çizilmesini seviyoruz. Kitch ama diğer halden makbul… 2)Mehmet Akatay diyette. Sıkı uyuyor buna.Ama ”kardeşim en güzel yemek yenecek yerlerde ne diyeti ya, turneden sonra başlasaydın ya!” demekten kendimizi alamıyoruz.Hatta diyoruz. Yoldan çıkaracağız… 3)Elazığ’da ilk gece okey oynadık ve Mehmet kazandı…Yine…bi daha oynamam onunla…belki taş çalmayı öğrenmem gerek… 4)Restoranlarda çalan soprano saksofonlu ”yemek müzikleri” benim iştahımı kaçırıyor. Bir de bilinen bazı parçaların, galiba teliften dolayı tanınmamış şarkıcılara söyletilmiş halleri var…bu model diğerinden daha iyi. Ama en katlanılmazı panflüt…Dayanamıyorum ya…Kendimi tabağımdaki yemekle oynarken yakalıyorum, hipnotize olmuş bir halde. ”Bir gün her şarkı Zampfir’i tadacak” diyerek uzaklaşıyorum… 5)Elazığ’da ya herkesin bir durumu var ya da saygı ifadesi olarak kullanıyorlar…herkes ”Başkanım” diyor… 6)Anadolu’da yanlış ticari anlayışlar var.Arkadaşım iyi iş yapan bir işyerinin yanına veya karşısına neden aynı işi yapan ve bir farklılığı olmayan aynı işkolundan bir dükkan açıyorsunuz?..bkz:Erzurum Cağ Kebabı…Yani komşu pişirdiği herşeyden sana da düşürmek zorunda mı bilader?..
Comments